17 Ekim 1947'de Ortadoğu’nun Defne ülkesinde doğmuş olan Heysem'in babası, geçimini topraktan sağlamaktadır. Bu nedenle ailesinden aldığı eğitimden dolayı feodal yapının temel taşları Heysem’in beyninde oluşmaktadır. Heysem okul çağına geliyor ve artık onu etkileyen aile, tek dış etken olmaktan çıkıp, Heysem' in çevresi biraz daha genişliyor. Heysem' in eğitim ve öğretim gördüğü okul dahil Defne' deki bütün okulların uyguladığı eğitim sistemi, batıdan 1941 yılında ithal olarak getirilen eğitim sistemidir.

Heysem'in babası geçimini topraktan sağlarken, batıda sanayileşme süreci bitmiş durumdaydı. Batıdan getirilen eğitim sistemi, bir Ortadoğulu düşünülerek hazırlanmadığından dolayı Ortadoğu insanını kapsadığı pek söylenemez. Ama bir şekilde Ortadoğu insanına bu sistem sunuluyor. Heysem'in okul hayatı bu şekilde devam ederken feodal bir yapıya sahip olan topluma, modernizmin yaratmış olduğu eğitim sistemi uygulanmaktadır.


Modernist eğitim; kitlesel üretimi öngören fordist üretim tarzının kitlesel istihdamı gerektirdiği varsayılırsa kamusal bir eğitim anlayışının ortaya çıkması söz konusu olabilmektedir. Kamusal eğitimde doğal olarak devlet eliyle yürütülen bir eğitim politikasıyla gerçekleşecektir. Özetle bu eğitim sistemi, hem eğitimin ekonomik alt yapısının devlet eliyle yürütülmesi hem de ulusal çıkar gözeten eğitimin politik üst yapısının devlet eliyle yürütülmesi anlamına gelir. Burada da devletin belirlediği hedefler doğrultusunda bireylere olanak tanıyıp uzmanlaşmasını öngörür. Tabi buradaki uzlaşma farklı alanların ve gediklerin belirlenip bunların çözümünü sağlamaya yöneliktir. Bu tür bir eğitim sisteminde gerek bir evrensel doğrunun gerekse de bir ulusal programın realitesinin kabulü söz konusu olmaktadır.


Heysem, ortaöğretimini tamamlayıp babasına yardımcı olabilmek için okul hayatına son veriyor. Ve okuldaki aldığı eğitim ile ailesinden aldığı eğitimin etkisinde kalarak yarı yabancılaşmış bir birey oluyor. Bu yabancılaşmanın nedeni aldığı eğitim sisteminin kendi yaşam koşulları göz ardı edilerek geliştirilen eğitim sisteminden kaynaklanıyor.


Bir gün Defne'nin okuyan nüfusunun artmasıyla beraber öğretmen ihtiyacı da artıyor. Bazı yöneticilerin öne sürdükleri çözümü uygulama kararı alınmıştı ve bu karar, 40 günde öğretmen yetiştirme kararıydı. Bu çalışmanın içinde Heysem de yer almaktaydı. Yarı yabancılaşmış ve 40 günde öğretmen olmuş heysem, öğrencilerine faydalı olmaya çalışırken, ülkenin siyasi ekonomik koşullarından dolayı özelleştirmelerde çözüm aranırken yavaş yavaş postmodernizme kaymaya başlanmıştır. Bu gelişmeler eğitimi de bire bir etkilemiştir.


Postmodern eğitim; modern eğitimin tersi olarak farklı akılların kabulü doğrultusunda farklı anlayışların vurgusu ve bir mikro dünyaya doğru yöneliş söz konusudur. Bununda eğitimde özellikle bir özelleştirme fikri olarak belirdiği görülür. Özelleştirmeği ön plana alan bir eğitim sisteminde, farklılıkları kendi yetileri bağlamında eğitim alacak potansiyel bireyler olarak öngördüğü söylenebilir.


Modernizmin doktrinsel bakışının farklılıkları göz ardı etmesinin yanında farklılıkların aşırı vurgusunu yapan ve farklılıkları diğer görüşlerden soyutlayan, yabancılaştıran postmodernizmin de eleştirilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bu görüşler bağlamında oluşan dünya düzenlerinin temeli batı merkezli olarak görülmektedir. Buda teorik arka planın sadece batıda oluşması anlamına gelir.

Diğer kesimde ise bunun hiçbir zaman tam anlamıyla görülmediği düşünülebilir. Çünkü teorik üst yapıların belirlenişinde politik ve ekonomik alt yapının etkisi göz ardı edilemez.

Heysem ve Heysem’in yaşadığı ülkeye baktığımızda aslında ne modernizmi, nede postmodernizmi tam anlamıyla yaşayamamışlar. Bir ülkenin yıkılması, sadece başka ülke tarafından kuşatılıp fethedilmesi anlamına gelmemektedir. Kültüründen, dilinden, tarihinden ve değerlerinden yabancılaşan bir ülke resmen olmasa da yıkılmış bir ülkedir.

You have no rights to post comments