"Küreselleşme esas olarak ekonomik içerikli bir kavram olarak ortaya çıktı. Sermayenin dünya üzerindeki dolaşımının artık tek tek ülkeler düzeyinde değil , küresel düzeyde gerçekleşmesi anlamına gelir. ”[1]

Böylelikle kapitalizmin sanayi bakımından genişlemesi ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile ekonomik, siyasal, ve kültürel düzeyde dünya toplumlarının iç içe girmesi gerçekleşmiştir.

Genel itibariyle küreselleşmenin bir  başlangıcı vardır diyecek olursak, bu başlangıç noktasını buharlı makine olarak düşünebiliriz. Buharlı makinenin 19. yüzyılda bulunması ve Avrupa insanının din merkezli değil, hayat ve iş merkezli bir yaşama geçmiş olması bu makinenin çeşitli alanlarda uygulanmasını ve kullanılmasını sağlamıştır. Buharlı makinenin ev eşyası , kumaş vs. gibi üretim alanlarında kullanılması birçok ürünü ortaya çıkarmıştır. Bu ürünleri öncelikle kendi iç piyasasına süren Avrupa devletleri iç piyasa doyunca , diğer Avrupa devletlerine satma yoluna gitmişlerdir; fakat diğer ülkelerde de makine kavramının ortaya çıkması ve bilimsel gelişmeler sonucunda tüm Avrupa, sanayi kıtası haline gelmiştir. Bu sanayi kıtasının üyeleri bir dönem sonra hem ham madde ihtiyacını giderebilmek hem de işlenmiş halde olan bu ürünü  pazarlamak için gelişim hızı düşük olan ülkelere ; yani Afrika ve Asya ülkelerine yönelmişlerdir. Bu ülkelere ürünlerini satmak için siyasi anlamda öncelikle iyi ilişkiler kurma yoluna gitmişlerdir. Bu iyi ilişkiler sonucunda ekonomik manada ham madde alımı ve işlenmiş ürün satışı söz konusu olmuştur.

Mantık olarak eğer bir devlet ham madde veriyor ve karşılığında işlenmiş ürün alıyorsa  bu ülke dışa bağımlı yaşıyor demektir. Böylelikle ekonomik ve  siyasi konularda  Avrupa devletleri, Afrika ve Asya ülkelerini silah zoru olmadan kendilerine bağımlı hale getirdiler. Büyük(sömüren)  devlet  ile  küçük(sömürülen)  devlet  böylelikle  birbiriyle etkileşim halinde olduklarından hem iç piyasaları hem de dış piyasaları  birbirine bağımlı hale gelmiştir.  Mesela ; Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri’ni düşünelim:

Eğer Türkiye’de ekonomik anlamda bir kriz  olsa bağımlı hale geldiğimiz  Amerika’yı çok fazla etkilemez; lakin Amerika’nın İkiz Kule’si vurulunca  Türkiye’nin ekonomisi duvara çarpmış (toslamış)  arabanın haline döner ve dönmüştür.

Görülüyor ki,  bu  etkileşim büyük dünyayı küçültüyor ve bizi bir olguya yöneltiyor: KÜRESELLEŞME !

Bu etkileşim (birleşme)  küçük ülkelerin isteğiyle değil, büyük(sömüren) devletlerin zorbalığıyla meydana gelmektedir. İşte bu zorbalık tüm küçük devletlerin  insanlarına değişik şekilde gösterilmektedir. Bu içine alma operasyonunu  ABD’nin veya AB devletlerinin  yapabilmesi için  öncelikle bu ülkeyi uyutması ve kendine benzetmesi gerekmektedir. Bunu da  Coca Cola, bar, moda, Mc Donalds, Nescafe gibi ürün ve kavramları bu ülkeye empoze ederek bu ülkelere kendi kültürlerini şırınga etmişlerdir. Amaçlarını da uygarlık adı altında bu ülkelerin kültürlerini asimle ederek gerçekleştirmektedirler. Bunun yanında bilim alanında hızlı gelişme sonucu diğer dünya ülkelerinin bilim adamları, bilimdeki hızlı değişimi yakından görebilmek için sömüren devletlerin dilini öğrenmek zorunda kalmıştır. Bu çaresizlik de Türk Milli Eğitim politikasında dört saatlik İngilizce dersi verilmesi kararıyla sonuçlanmıştır.

“Küreselleşmeyi ayakta tutabilmek için yeni insan tipi ortaya çıkarmak zorundadırlar. Küresel gelişmelerle donanmış bireyler, eğitim yoluyla oluşturulabilir. ”[2]

Küreselleşme olgusunda kendi çıkarlarını korumak  amacıyla eğitime yön verme amacı güden  bu ülkeler, özellikle  AB ülkeleri , üniversitede okuyan birçok gencin en az bir eğitim yılını AB statülü bir ülkenin üniversitesinde tamamlaması zorunluluğunu getirmiştir.

Bu imparatorluğu devam ettirme arzusunda olan bu devletler sadece örgün eğitim yoluyla değil, yaygın eğitim yoluyla da ülke halkını uyutma yoluna gitmişlerdir. Mesela herhangi bir  ulusal kanalın bir haftalık yayın programına bakıldığında en az günde iki adet Amerikan yapımı film ile karşılaşmak hiç de şaşırtıcı gelmemelidir.

Eğitim yoluyla halka empoze edilen bu düşünceler bana göre sadece okumamış(vasıfsız)  kesimi yönlendirebilir; fakat  Türkiye’de  okumuş kesimin  % 70’i Amerika’nın hayalini kurmaktadır.

Küreselleşme konusunu dil yönünden de ele alacak olursak Türk diline ciddi bir saldırı olduğunu görebiliriz. Türk Dil Kurumu bu konuda  ne kadar açıklayıcı bilgiler ve çalışmalar yapsa da bu selin önünde duramamaktadır. Biraz beyin jimnastiği yapalım:

Bir Amerikalı  Türkiye’ye gelse konuşulan dilden pek bir şey anlamaz; ama  Amerika’nın hayaliyle yanıp tutuşan bir Türk genci(?) Amerika’ya gidince karşılaştığı insanların  konuştuğu kelimelerden  yola çıkarak :

Tren: train  İstasyon: station  Telefon: telephone, Berber: barber Otobüs: bus     Bisiklet: bicycle  Televizyon: television     hello,  bye   gibi kelimeleri duyunca emin olunuz ki, devlet büyüklerimizin  neden Amerika’ya dostumuz dediğini, “ Aynı dili konuşuyoruz. Bunlar ile bizim atamız aynı soydan geliyor ki, birbirine benzer kelimelerimiz var ve bunlar bizim kardeşlerimizdir. ” şeklinde telakki eder!

Ayrıca M.E.B.’in  Ücretsiz Kitap Dağıtımı programı dahilinde verilen  8.sınıf  İngilizce kitabında geçen bir konudan alıntı yaptığımızda:

1.“I have seen TV documentaries about New York and it looks very lively and exciting.”

2.“Unfortunately we only had three days there.”

3.“ I look forward to going to New York again sometime in the future.”[3]

Tercümesi

  1. “Ben New York hakkında televizyonda belgeseller seyrettim. Bu belgeseller çok canlı ve heyecan vericiydi.
  2. “Maalesef biz orada  (New York) üç gün bulunabildik.”
  3. “Ben gelecekte New York’a tekrar gitmeyi umuyorum (dört gözle bekliyorum).”

İşte görülüyor ki , küreselleşme olgusu bizim bile haberimiz olmadan insanımızın hayatını, geleceğin gençlerini uyutmaya, büyülemeye, ufalamaya başlamış bile. Bizler bu konuyu gündeme taşıyarak Türk insanına milli kimliğini göstermeli, özünü benimsetmeliyiz.

Eğitimimize küreselleşmenin faydası da yok değildir. Bir bilginin tüm dünya ülkeleriyle aynı anda veya yakın zamanlarda ülkemize ulaşması küreselleşmenin olumlu yönlerindendir; fakat bana göre zararı faydasından daha fazladır. Zararları görünmeden,  faydaları da göze hitap ederek bizlere ulaşır.Unutmayalım ki; “Düşmanın en tehlikelisi, yüze gülerek gelenidir.”

Sonuç olarak eğitimimizi küreselleşmenin zararlı etkilerinden kurtarabilmemiz için;

1. Türk Milli Eğitimi’nde öncelikle İngilizce kitaplarının bir süzgeçten geçmesi elzemdir.

2. Anadolu Liseleri’nde yabancı dilde eğitim konusu kesinlikle yürürlükten kaldırılmalıdır. Çünkü  yabancı dil eğitimi ile yabancı dilde eğitim birbirinden çok farklı kavramlardır.

3. Ülke insanlarına  sekiz yıllık eğitim süreci planında  Atatürk ilke ve inkılaplarını yüzeysel işlemeyen; görsel, düşünsel rehberlik dersleri koyulmalıdır.

4. Atatürkçülük; yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının toplanma merkezi olan bu ilke Türk insanına anlatılmalıdır.

5. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene.” vecizesi Türk insanının zihnine yerleştirilmelidir.


[1] .Tezcan , Mahmut , Küreselleşmenin  Eğitim Boyutu , Eğitim Araştırmaları , Ocak 2002 , Sayı 6 , sh.57-63

[2] .Tezcan , Mahmut , a.g.e.

[3] .Dikmen , Resuhi , A Modern English Couse For Turks , D.K. Yay. Sh.22.