Fakir Baykurt’un anısına
“En azından üç dil bileceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler küfürler masallar da caba,
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime aslan ağzında
Her kelimeyi bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesini be
Gümbür gümbür gümbürdemesini bileceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Memiş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun...”
Böyle dile getirdi Bedri Rahmi Eyüboğlu dil bilmenin önemini.
En az üç dilde aşık oldu. En az üç dilde sevgilisine ''seni seviyorum'' dedi.
Öylesine ayrılıkların körüklendiği bir ortamda birlikten, beraberlikten ve sevmekten bahsetmek tüm insanları pek mümkün olmasa da tüm ulusların kardeşliğine öyle ihtiyacımız var ki...
Birlikte olmak, birlikte gülmek ağlamak, kaderi ortak kılıp sevinebilmek varken yalnızlığa mahkum olmak...
Birlik dedikleri anda yalnızlığı unuturum hemen.
Popüler kültürün ve yabancılaşmanın alıp yürüdüğü tek kişilik yaşamlardan sıyrılıp;çok kişilik yaşamlara, birlikteliklere özlemle baktığımız bu günlerde dalıp usulca gidiyorum;eski aile albümündeki, şehrimizin düşman işgalinden kurtuluş gününde (namus gününde yani) kutlamalar yapan dedelerimin çete elbiseleriyle birlikte miras bıraktığı siyah beyaz fotoğrafta halay çekerken o birlikte kalkıp inen yemeninin çınlattığı Arnavut kaldırımlı taş caddelere...
Büyük bir kardeşliğin ve buram buram Anadolumun gülen yüzüdür ancak; sızlayan kemikleri bilmeyiz ve inleyen uğultuların mezarlıklardan taşıp şehirleri zaptetmesine de biz rüzgar deriz...
Tek kişilik uyku tulumları, tek kişilik çatal,bıçak ve tek kişilik yastıkta tek başına kocayan tek bir insan...
Ne zaman yalnız olduğumu düşünsen Ahmed Arif gelir aklıma:
''... Bir ufka vardık ki artık yalnız değiliz sevgili...''
Yalnızlığı tüm şairler gibi Sunay Akın da üslubuna uygun şekilde güzel işlemiştir.
Şair otobüs beklerken aniden yağmur bastırır ve önde bir bayan çıkarır çantasından küçük şemsiyesini açar ve arkadan, başka bir bayan çıkarır çantasından o da tek kişilik şemsiyesini, şair ortadadır ve ıslanmaktan kurtaramaz kendisini. Kendine kızmaz, şemsiyesini unuttu diye. Bilir ki şair suç şemsiye yapımcılarının.
YALNIZLIK
Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan
Daha da hüzünlendirir her gece
kentin sokaklarını
bekçinin nefesiyle
düdüğün içinde dönen
nohut taneciğinin
yalnızlığı
Ne çok sevinirim bilseniz
bir yılan
mezarıma girerde
göğüs kafesimin kemikleri içinde
kış uykusuna
yatarsa.
Birlikte yaşamak tüm insanlarla, birlikte üretmek, birlikte tüketmek varken; sınırlı, savaşlı ve çıkarlı bir dünyada tutsak yaşamak ne kadar aklı selim iş? Ya da bunun neresi savunulacak şey.
''... Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...''
Nazım Hikmet ne de güzel özetlemişti aslında her şeyi.
Kendine ve dünyaya çok uzak kalmış bu memlekette, dünyaya entegre olalım diye! (ki aslında dünya emperyalistlerine sermaye olmaktır işin özü) ''Avrupa Birliği'' üyeliğinin konuşulduğu , girişimlerin olduğu bir ortamda sağlanması gereken tek birlikteliğin; halkın öz kültüründe buluşması, öz kültürünü devrimci tavırla geliştirmeyi sağlaması ve kopmaz bağlarla bağlanmasından
başkası değildir.
Elbette birliktelik olmalı ancak: Fransız!!! iş adamlarıyla ya da Alman!!! iş adamlarıyla Türk!!! iş adamlarının değil. Alman köylüsüyle Türk köylüsünün, işçilerinin, memurlarının kısaca o milyarları oluşturanların birlikte olması gerekmektedir.
Hem Avrupa da neymiş Asyası, Afrikası, Amerikası kısaca tüm dünya halkının birlikteliğine ihtiyacımız var. Üç değil, beş değil, yüzlerce millete her dilde; ''seni seviyorum'' diyebilmek için...