GİRİŞ

Psikanaliz kavramı sadece psikoloji literatüründe kuramsal olarak değil, normal yaşamda da sık sık kullanılan ve uzun zamandan beri insanların yaşamlarında önemli bir yeri olan kavram ve kuramdır. Psikanaliz, bir insan gelişimi ve davranışı teorisidir. Başlangıçta Freud tarafından ortaya atılan psikanalitik teorinin daha sonra farklı birçok versiyonunun ortaya çıkmasına rağmen, hepsinin ortak noktası kişiliğe, kişiliğin gelişimine ve davranışlara dinamik bir bakış açısından bakmalarıdır (Budak, 2003, s. 614).

Türkçede ruh çözümü adı altında da geçen psikanalizin bir diğer anlamı ise, başka türlü neredeyse ulaşılamayan ruhsal süreçleri bir soruşturma yöntemidir. Bu yöntem psikanalitik teoriye dayalıdır ve psikanaliz bu soruşturmaya dayanan nevrotik rahatsızlıkları ele alma yöntemlerinden biridir. Bu yolla elde edilmiş ve giderek yeni bir bilimsel dal bünyesinde kaynaşan bir dizi psikolojik kavrama da psikanaliz adı verilir (Hançerlioğlu, 1997, s.310; Perron, 2003, s. 21).

Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, psikanaliz hem bir teorik hem de teknik bir terim olarak ele alınmakta olan bir kavramdır. Bu ödev kapsamında çok geniş, derin bir anlama sahip olan “psikanaliz” kavramı hem teknik hem de teorik açıdan ele alınacaktır.

Psikanalitik Yaklaşımın Temel Kuramları

Freud’ un psikanalitik kuramı temelde insan doğasını, kişilik bağlamında açıklayan bir kuramdır ve kişiliğini ve kişiliğin dinamiklerini açıklarken Freud çeşitli kuramlar geliştirmiş ve her biri bir diğerini geliştirmek için alt yapı oluşturmuştur. Freud’un kişiliği açıklarken geliştirdiği kuram ve kavramlar, bugün bizim insan kişiliği hakkındaki bilgilerimiz için ciddi ve sağlam bir temel oluşturmuştur.

Topografik Kişilik Kuramı

Freud ilk çalışmalarında ruhsal yaşamın iki bölümden oluştuğuna dair inancını açıklamıştır: bilinç ve bilinçaltı. Ruhsal yaşamın bu bölümlerinin işlevlerini anlatmak için çok bilinen buzdağı metaforunu yapan Freud, kişiliği ilk önce topografik kuramda atomistik bir şekilde ele almıştır. Buna göre Freud, topografik kurama son şeklini bilinç- bilinç öncesi ve bilinçdışı olarak vermiştir (Schultz ve Schultz, 2002, s.528).

Bilinç: Kişinin belli bir anda farkında olduğu şeylerin tamamını kapsayan ruh durumuna verilen isimdir (Budak, 2003, s.132). Freud’ un kuramına göre bilinç, dış dünyadan ve bedenin içinden gelen algıları fark edilebilen zihin bölgesidir. Bedensel algıları, düşünce süreçlerini ve heyecansal durumları da kapsar. Bilincin içeriği, konuşma ya da davranışlarla çevreye iletilir  (Geçtan, 1998, s.26). Bilinç, gerçeklere uyumu önde tutar ve bilince mantıksal düşünme egemendir. Düşünce, duygu ve anılardaki neden, sonuç ve yer bağlantıları gerçeğe uygun olarak kurulur (Altıntaş ve Gültekin, 2003, s.4).

Bilinçöncesi: Dikkatin zorlanmasıyla bilinç düzeyinde algılanabilen zihinsel olayları ve süreçleri içerir. Kişinin belirli bir anda bilincinde ayırt edemediği birçok düşünceleri ve anıları vardır. Bunlardan bazıları, bilinçli bir çaba ile çağırılabilir. (Geçtan, 1998, s.26). Bilinçaltı bastırılmışken ve bilinç düzeyine gelmesi çok zorken, bilinçöncesi gizlidir ve bilinç düzeyine gelmeye hazırdır. Örneğin, bir süre önce karşılaşılan bir olay, artık bilinçten silinmiş olabilir. Bu olayla ilgili bir çağrışım, tüm olayın yeniden bilince dönmesini sağlayabilir (Altıntaş ve Gültekin, 2003, s.4).

Bilinçdışı: Freud’un topografik ruhsal yapı modelindeki üç bölümden en derindeki olan bilinçdışı, normal bilinç süreçleriyle ulaşılması en zor kısmıdır ve tedavideki rolü çok kritiktir. Bilinçdışı, bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları dolayısıyla bilinçaltını içerir. Bunların bilince ulaşması oldukça zordur. Konuşma, tutum ve davranıştaki çeşitli anlatım yolları ve simgelerle günlük davranışa yansırlar (Yanbastı, 1996, s.18). Bilinçdışının içeriği, gerçekliğe ve mantığa uymayan ve insanın içinden geldiğince doyurulmak istenen dürtülerden oluşur. Bu dürtüler kişinin bilinçli dünyasında geçerli olan ahlaki değerlere karşıt düşen isteklerden kaynaklanır ve ancak psikanalitik tedavide kişinin dirençleri kırıldığında bilinç düzeyine ulaşabilirler (Geçtan, 1998, s.27).

Bilinçaltı

Bu üç yapı dışında Freud’un kuramında üzerinde durulan bir başka kavramda bilinç altıdır. Genel literatür incelendiğinde bazen bilinç altı ile bilinç dışı kavramının birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Bu kesinlikle yanlış bir uygulamadır. Bilinçaltının tanımına bakıldığında;

Bilinçaltı kelimesi en kısa tanıtımıyla bilinç eşiğinin altı anlamına gelmekte. Bu tanımda ifade edilmek istenen genel anlam ise; duyduğumuz, işittiğimiz, hissettiğimiz bazı şeyler bilinç düzeyinde işlem görmez, ancak boşluğa da gitmez, beynimizin bir yerinde kaydedilir ve daha sonra bu veriler gerek verdiğimiz kararlarda gerekse davranışlarımızda etkili olur.

“Genel anlamıyla bilinçaltı (bilinçdışı) , bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları içerir. Dinamik anlamda ise bilinçaltı, sansür mekanizmasının engeli dolayısıyla bilinç düzeyine ulaşma olanağı olmayan zihinsel süreçleri içerir. Bu içerik, gerçekliğe ve mantığa uymayan ve insanın içinden geldiğince doyurulmak istenen dürtülerden oluşur” (Geçtan, s.27).

Bilinçaltına mesaj gönderme, işte tam da bu noktayı hedef almaktadır. Beynin sessiz bölgesine, simgesel figürle etkide bulunarak, farkındalık yaratmadan istenen etkiye karşılık, tepkiyi duygu durum üzerinden elde edebilmektir amaç.

Bilinçaltını Etkileyen Veriler

“Güdüleri harekete geçirecek simgeler milletten millete, kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Ancak dünya üzerindeki bütün kültürlerde değişiklik göstermeyen iki kesin sembol çeşidi vardır.

Bunlar hayatın iki kutbudur:

1-Hayatın başlangıcı, yaradılış ve bu süreçte aşk (Playboy tabiriyle seks)

2-Hayatın sonu, ölüm ve bununla ilgili olarak çatışma ve şiddet.

Bu iki sembolik kutup, seks/aşk ve ölüm, bütün dünya edebiyatında, sanatında, felsefesinde, biliminde, dininde ve insan davranışlarının kökeninde bulunmaktadır” (Bryan, 1980,s.59).

Bu nedenledir ki yaşamın içindeki her tür etkileşimde, istek ya da kaçınma duygusuyla hareket edilir. Ancak bilinmelidir ki bu iki kutup, bilinçaltına yerleşmiş ve bizim karşı tavrımızı otomatikleştirmiş durumlardır.

Kaynakça

Altıntaş, E., ve Gültekin, M. (2003). Psikolojik Danışma Kuramları. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım.

Budak, S. (2003).  Psikoloji Sözlüğü. İstanbul: Bilim ve Sanat Yayınları.

Geçtan, E. (1998). Psikanaliz ve Sonrası. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Hançerlioğlu, O. (1997). Ruhbilim Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi.

Perron, R. (2003).  Neden Psikanaliz? İstanbul: İthaki Yayınları.

Schultz, D. P ve Schultz S. E. (2002). Modern Psikoloji Tarihi. İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Yanbastı, G. (1996). Kişilik Kuramları, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No: 53.

 

You have no rights to post comments