Osmanlı “şerare” diyormuş kıvılcıma. İngiliz dilinde “spark” oluyor. Bizimkiler “cınkı” ya da “cınskal” diyorlardı. Çocukluğumda ocak başında ateşi seyretmek meraklarımdan biriydi. En çok da kıvılcımların parlayışı beni heyecanlandırırdı. Bazı ağaçlardan o kadar çok kıvılcım çıkardı ki aleve dalmış halimle kendimi meteor yağmurunun içinde hissederdim. Kıvılcımdan ilginç sesler de gelirdi; çatırtı şeklindeki bir patlamadan sonra kıvılcımın havayı yararak fırlaması ıslığa benzer bir ses çıkarırdı. Şimdilerde yakmakta zorluk çektiğim mangalda ara sıra tanık oluyorum.
Kıvılcımla ilgili ikinci hatıram hiç de hoş değildi. Demir kaynakçılığına bulaşmıştım ve kaynaktan çıkan ışık ve kıvılcımlar gözlerimi yakıyordu. Gece sabaha kadar gözlerimden yaşlar aktığını, kan çanağı gibi kıpkızıl gözlere sahip olduğumu hatırlıyorum.
Kıvılcımın bendeki diğer çağrışımı da çocukluğumda izlediğim Vikingler adlı çizgi filmdeki Viki adlı prensin kafasında çakan kıvılcımlardı. Vikingler zor durumda kalınca büyüklerin bile aklına gelmeyen ilginç çözümler Viki’nin yaratıcılığı sayesinde ortaya çıkardı. Viki burnuna dokununca aklına yeni bir fikir geldiğini anlardım. Nicel birikim nitel patlamaya yol açardı sanki. Zaten ekranda yıldızlar uçuşmaya başlardı. Bu sahne bende kıvılcım ile zekâ arasında bir ilişkinin kurulmasını sağlamıştı.
Lisede siyasallaşma sürecine girerken sağı solu karıştırıyordum da, solda kendimce devrime giden aşamaları analiz etmiştim. O zaman solcular ciddi ciddi devrimi konuşuyor, romantik, çocukça ve zevkli okuma ve ateşli tartışmalar yapıyordu. Devrimi önceden yapanların deneyimleri de analiz ediliyordu. Bu süreçte Iskra dergisinin önemli rol oynadığını görmüştüm. Düşünceyi yayma, kitleleri ikna etme ve ikna olmuş olanları berkitmede, fikir dergisi yayıncılığının vazgeçilmez önemi vardı; not etmişim.
Iskra RSDİP’in yayın organıydı ve “kıvılcım” anlamına geliyordu. Sloganı şuydu: Kıvılcım çakar, ateş yanar! Kıvılcım devrim, ateş sosyalizmdi. Kıvılcım müthiş bir kavram; bir illet yani sebep! Tetikleyici, ateşleyici, başlatıcı, nicel birikimin nitel patlamaya dönüşüm anı ya da noktası.
Iskra dergisinden haberdar olunca benim için kıvılcım daha bir ilginç olmuştu. O yaşın taklitçiliği ya da özentili ergenlik düşlerimde platonik sevgilimle yaptığımız oğlumun adını Kıvılcım koymuştum. Nedense sonradan bunu unuttum. O yaşta kafamda bir ailenin olması bu yaşımda bana ilginç geliyor. Neden kızımın değil de oğlumun adını Kıvılcım koymayı düşünmüşüm, bilmiyorum. Kıvılcım sanki daha erkekçe bir kavram. İlk gençlik düşüncelerimde kararlı davranmayıp bu yoğun anlamlı adı değerlendirmeyişimde Bolşeviklere bulaşan virütik Russkaya Derjava paradigmasının Galiyev’e ve Tatarlara ihanet ve zulmü etkili olmuş mudur acaba? Gerçi o zamanlar Galiyev’le tanışmamıştım. Galiyev’i bizden saklamışlardı. Devrimin kilit gücünü oluşturan Tatarlara yapılanlara bakarak sezgisel düşünmüş olmalıyım.
Kıvılcım çakar, ateş yanar: Sebep ve sonuç! Bu iki sözcük Newtoncu mekanik bilim felsefesinin şahdamarıdır! Kıvılcım bağlamında kuantum paradigmasına sahip yeni bilim felsefesi kıvılcıma başka bir anlam yüklüyor. Bu paradigmaya göre evrende ilişkiler doğrusal (lineer) değildir ve karşılıklı nedensellik vardır. Yani A’nın B’ye yapacağı bir etkiyle yeni sonuca yol açması yerine, belki A ve B karşılıklı etkileşerek birlikte evrimleşebilir ya da devrimleşebilirler. Kıvılcımların birbiriyle çakışmasından söz ediyor zamane uleması! Karşılıklı nedensellik… Hatta sonucun kendine yol açan sebebi sebeplemesi / kıvılcımlaması gibi. Sebep sonuca yol açar ama kuantum paradigmasına göre sonuç sebebi ortaya çıkarmış olabilir. Makrokozmoz uyumlu kafamın kavramsallaştırmakta güçlük çektiği mikrokozmik bir durum söz konusu.
Neyse.
Bu kelime beni önce geçmişe götürdü sonra da bilim felsefesine. Nerede dolaşırsan dolaş, tilki gibi oluyor; kürkçü dükkânına geliyorsunuz. Bilim her yerde, bilim her şeyde!
Sanırım yoğun anlatımlı, belki de sersemce bir yazı oldu.