Aslında yapamadığınızı kanıtlamak için yapmazsınız. Bu daha çok tercih edilen seçenektir. Gelgelelim her şey için geçerli olmayabiliyor…
Evet mesele yazı yazmak. Yazamadığımı ispat etmek istedim, yazmaktan başka yolunu bulamadım. Hani ilginizi çeken bir kitap, köşe yazısı sonrasında ağzınızda kalan tat söyletmiştir ya çoğu kez. “Bunları ben de düşünebiliyorum da, neden yazamıyorum” diye. Aslında birikim midir gerekli olan, yoksa tecrübe mi, istek mi, yetenek mi, süreklilik mi? Hangisinin yokluğundandır bilmiyorum ama netice itibariyle yazamıyorum. Kaç cümle yazdığımı saymaya başladım bile. Şimdi yazdıklarımı defalarca silip tekrar yazdığımı düşünmekte haksız sayılmazsınız.
Bunun için ilham gelmesini bekleyip işimi biraz daha kolaylaştırmayı da düşünmedim değil aslında. Ama verilen süre zarfını da aşmış bulunmakla birlikte, bitirmem gereken bir ödev bu. İsteğim olsa ilk tecrübem de bu konu üzerine olmazdı sanırım. Tamamen anlık düşünce itiş kakışları sonrasında öne çıkan cümleler yer alıyor satırlarda, kaç dakika orada kalacağını bile bilmeden.
Kimilerine bir kelime destansı bir roman yazdıracak kadar ilham verirken, kimisini doruğa tırmanmış duygular dahi harekete geçiremiyor. İşte burada önemli olan “yetenek” demek geliyor içimden. Mesele ağdalı cümleler kurarak insanları cezbetmek de değildir mutlaka. Okuyanı düşündürmek, güldürmek, şaşırtmak ya da kızdırmak… Bitmesin, devamı yok mu dedirtmek. Yazamadığına yakındırmak.
Hakikaten meşakkatli ve süreklilik de istiyor sanırım, zevk almaya-vermeye başladığında. Ne kadar yoğun olursan ol vakit buluyorsun ayak üstü bile olsa karalama yapmaya. Yazamayan biri olarak nerden biliyorum? Yoğunluğu olan insanların daha çok ürettiklerine şahit oluyorum.
Yazan insanların da hep söylediği gibi yazmak en etkili iletişim araçlarından biri midir? Yoksa düşüncesinin öneminin farkına varmış kişilerin, sözle ulaşamayacağını düşündüğü kitleler için aldığı bir önlem, kendini anlatabileceği en iyi yolun bu olduğunu sanmaları ya da inanmaları mı? Düşüncenizin önemli olduğunun farkına varmak sizi okunur kılar mı, orası da muamma. Düşüncelerimin önemsiz olduğunu düşündüğümü çıkarmayın buradan. Yazdıklarımı okumaya çoğu kez kendim tahammül edemiyorken…
İnsanlar hünerlerini sergilemek isterler değil mi? Kim yeteneği olmadığı bir konuda kendini sergilemek ister ki? Ben değil. İyi de, sergilemeden de yazılabilir diye düşünüyorsunuzdur. Ama kendim okuduğumda zevk almıyor, başkalarının eleştirisine sunmuyorsam neden yazayım ki diye sormayı ve sorgulamayı kendime çok görmüyorum. Daha da ileri gidiyor hak görüyorum.
Yazamamamın sebeplerini tam olarak teşhis edip etmediğim konusunda şüphelerim olsa da hâlâ bunu bir hastalık olarak tanımlayamadığım için, uygun tedavi arayışında değilim. Bunların ötesinde yazamamama sebepler sunmak hafif bir suçluluk duygusu hissettirmeye başlarsa ki yakındır, bunu eksiklik olarak görmeye ve yazdıklarımın tamamını çürütmeye doğru gittiğimi düşünmeye de başlarım. Bu da kendimle çelişmem için yeterli olur.
Ben çoğu konuda ne istediğimi bilmediğimi düşünürüm. Bulduklarıma sevinememe durumunun sebebini de buna bağlarım. Yazmayı isteyip istemediğim konusunda da aynı belirsizliğe sahibim. Bir gün hakikaten yazmak isteyip istemediğimi tarttığımda, yazma isteğim ağır basarsa bu kez istediğim konuda yazacağımı bilmek hafif gülümsetti beni.
Konumdan uzaklaşmamak, dağılmamak, yazamadığımı anlatayım derken yazamadığıma üzülür halde olduğumu görüp göstermemek adına bu kadarını yeterli görüyorum .
Yoğun sayılamayacak kadar boş vakti olan, yazamadığını kanıtlamaya çalışan bir insanın ilk yazısından ibaret bir yazı.