Matematik öğretiminin önemi ciltler dolusu kitap yazarak anlatılabilir. Sözü uzatmamak için "doğru karar vermenin bilimi " olarak gerek insan hayatında gerekse bilimlerin temelini oluşturduğu için bilim hayatında son derece önemli bir alan olduğunu söylemek yeterlidir. Fen öğretiminin temeli olduğu da dikkate alınırsa, bir ülkenin kalkınması ve teknooji üretmesi de matematik öğretiminin başarısıyla yakından ilgilidir. Okullarda verilen matematik dersinin müfredatının niteliği ayrı bir tartışma konusudur. Müfredat mükemmel olsa bile bilmeliyiz ki sonuçta onu uygulayacak olan öğretmendir.
Matematik öğretimindeki başarı durumunu uluslararası PİSA raporları ve ülkemizdeki üniversiteye giriş sınavlarında görmek mümkündür. Durumun içler acısı olduğunu söylemek durumundayız. Bu başarısızlığın ne kadarının müfredat, eğitim sistemi ya da öğrenciden kaynaklandığı tartışılabilir. Ancak matematik öğretmenlerimizin niteliklerini de tartışmaya açmak zorundayız. Aşağıda tezsiz yüksek lisans yapan öğrencileriminSınıf Yönetimi dersi kapsamında "unutamadıkları bir ders hatırası" başlıklı yazılarına yer verilmiştir. Matematik öğretmenlerinin "öylesine" davranışının kendilerinde meydana getirdiği savrulmayı anlatmaktadır. Bu konuda daha nice örnekler bulmak da mümkündür.
Matematiği iyi bilmek yetmez; öğretmenlerin elindeki malzemenin insan yavrusu olduğunu akıllarında çıkarmamaları ve eğitim biliminin ortaya koyduğu yaklaşımı benimsemeleri gerekir. Konu üzerinde düşünmek zorundayız.
Nejla Boran (Türk Dili ve Edebiyatı) yazıyor:
Okul anılarımdan beni en çok etkileyen bir anımı paylaşmak istiyorum. 7. sınıf öğrencisiydim. Derslerinde çok başarılı bir öğrenciydim, matematik dersi hariç. O yaşıma kadar ne matematik dersini ne hocalarını hiç sevmedim. Okulumuza yeni matematik hocası atanmıştı; İbrahim Özbey. Normalde ilkokul hocalarımın ismini bile hatırlamam ama bu hocamın soy ismini bile hatırlıyorum çünkü kendime o matematik hocamı model aldım. İleride ben de hoca olursam inşallah onun gibi olacağım. Bize sevgiyi öğretti sevgiyle her şeyin olacağını derse girdiğinde bize sevgiden bahsetti o zaman hocayı çok sevdim diğerlerinden farklıydı. İlk sınavdan çok düşük puan almıştım.
Normalde sınıf birincisi olduğum için hoca çok üzülmüştü. Beni karşısına aldı ve sorunun nerede olduğunu sordu. Ben de dersi sevmediğimi söyledim hocam bana gülerek dedi ki “ben de eskiden hiç sevmezdim ama öyle bir hocam vardı ki bana matematiği sevdirdi. Ben de sana sevdireceğim ve sen de matematikçi olacaksın. Hocamız bizim için çok uğraştı biz de hocamızın yüzünü kara çıkartmamak için çok çalıştık. Bütün sınıf hocamızı ve dersini çok seviyorduk hepimizin dersi çok güzeldi teneffüste dışarı çıkmıyorduk çünkü ders çok zevkliydi. Önce sınavdan 55 alınca sevinirken daha sonra 95 aldığımda üzülüyordum. Zaten matematik dersim hayatımda sadece 7. sınıftayken 100 oldu. 8. sınıfta hocamız askere gitti ve dersimize hiç sevmediği dayakla sınıfı susturmaya çalışan fen hocamız geldi yine eskisi gibi vasat öğrenci oldum. Ben İbrahim hocamdan öğrencinin başaramayacağı şeyin olmadığını sevgiyle her şeyin öğretileceğini öğrendim. Ben hala matematiği sevmiyorum. Belki hayatımda İbrahim hocalarla karşılaşsaydım şu an matematikçi olurdum.
Özlem Dalar (Tarih Öğretmenliği) yazıyor:
Ben ders hatırası olarak ilköğretim 6. sınıftayken yaşamış olduğum bir olayı sizinle paylaşmak istedim. İlkokulu köyde okudum ortaokula gelince ilçeye gitmeye başladım. Derslerim oldukça iyiydi. Köyde imkanlar kısıtlı olmasına rağmen ilkokul hocamızın emekleriyle hayatı ve a, b, c’yi aynı anda öğrenmiştik. Beş yılın sonunda ilçedeki öğrencilerde denk seviyedeydik. Sayısala yatkınlığım vardı matematik ve hayat bilgisi derslerinden oldukça zevk alıyordum. Ortaokulda Matematik öğretmenimiz aynı zamanda okulumuzun müdürüydü. Toplantıları veya herhangi idari işleri nedeniyle bir çok dersimiz boş geçerdi. Birkaç konu işledikten sonra hoca nihayet sınav tarihini açıklamıştı.
Sınavdan bir önceki gün kardeşimle konulara çalışıyorduk dedemin evinde. Biz sobanın kenarında çalışırken dedem sedirde uyuyordu. Ders çalışırken bir ara gözüm dedeme takıldı, gözlerini sabitlemiş öylece bana bakıyordu. Gülümsedim ona bana karşılık vermedi, içim ürperdi donuk bakışlarından bir an ama anlayamadım ne olduğunu. Kardeşime döndüm gülerek dedemin gözleri açık uyuduğunu söyledim o da güldü ama anlayamadık niye öyle olduğunu yanına gidip “uyan dede korkuyoruz” dediğimde hiç kıpırdamadığını fark ettim. Bir yandan ağlıyor bir yandan da anneme, babama sesleniyordum.
Evet işte bu benim ölümle ilk tanışmamdı. İnsanlar ölürdü köyümüzde gömerlerdi onları duyardım ama hiç ölüm görmemiştim daha önce…O gece hiç uyumadım ama gözlerimi kapattım çünkü dedem gözleri açık uyumuştu, hep o geldi aklıma…
Sabah oldu tüm akrabalar cenaze için bizdeydi. Okula gönderildik apar topar. İlk dersimiz matematikti. Hevesle bu sınavı beklemiştim ama tek bir işlem bile yapmadım sınav kâğıdına. Soruları bile okumadım, hep aklımda ölümün nasıl bir şey olduğu sorusu vardı. İnsanlar niçin ölürdü anlam veremiyordum bir türlü.. Sınav kâğıdını teslim ettim. Aradan bir ya da iki hafta geçti. Müdürümüz elinde sınav kâğıtları, kahverengi deri kaplama ajandası ve ajandanın içinde plastik beyaz bir sopayla sınıfa girdi. Önce sınavdan iyi not alanları okudu ve hepsini birer çikolata ile ödüllendirdi, sonra 5-6 kişinin daha ismini okudu. Bunların içinde ben de vardım. Evet sınavdan en düşük notu alanlardı bunlar.
Tahtaya çıktık hepimiz. Ellerimizi açtırdı sadece avuçlarımın içinin çok yandığını hatırlıyorum öyle ki sırama oturduğumda sıranın demirlerini sımsıkı tutarak o yangının geçmesini bekledim. Hiç sormadı niye boş kâğıt verdiğimi ya da derslerde tahtaya kalkarken sınavda niye yapamadığımı. O gün eve gidince ilk işim matematik kitabımı yırtmak oldu. O hocamı hiçbir zaman sevemedim. O üç yıllık ortaokul dönemimde matematik derslerine hiç çalışmadım ya da derste olduğum halde ne anlatıldığı umurumda olmadı. 3 yıl boyunca matematik dışında tüm derslerim iyiydi her yıl taktir puanını yakalıyor fakat matematiğim 1 olduğu için taktir alamıyordum. Mezun olmadan önceki son karnelerimizi alacaktık. Dersteydim müdür bey çağırttı beni. İlk defa sordu 3 yılın sonunda “Niye Matematik ders notun sürekli zayıf”… Şu an daha iyi anlıyorum ki bu aslında çok geç kalmış bir soruydu. Cevap vermemiştim o an. Hoca sevinmem için 1 olan matematik notumu o son dönem 2 yapmış ve takdir almamı sağlamıştı… Ona minnettar gözlerle bakmamı bekledi belki o an ama emin olun, bakışım asla öyle değildi…
Sağlık meslek lisesini kazandım o yıl fakat matematiği yapamadığım için bırakıp normal lisenin sosyal bilgiler bölümüne geçtim. Aynı zamanda kızıyordum kendime yapamadığım için. Hırslandım ve seçmeli ders olarak aldım Matematiği ama temel kavramlarda eksikliğim vardı, tam olarak başarı sağlayamadım, o bir dönemlik derste.
Matematiğin sürekli karşıma çıkacağından habersizdim. Üniversite sınavına girdim 3 yıl boyunca yeteri başarıyı sağlayamadım. Özel ders almaya karar verdim matematikten, eski sevgim olmadı hiç sevmeden de bir ders yapılmıyor inanın. En sonunda o özel ders aldığım hocam “ya matematikten doğru cevaplar vermek ya da sözel alanın hepsini doğru yapmak zorundasın ki üniversiteye girebilesin” dedi. İkincisini seçtim. Üniversite sınav sonuçları geldiğinde sözel alanın hepsi doğru sayısal alan netim sıfırdı.
Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölümüne yerleştim. Üniversite bitince bu kez Ales çıktı karşıma yine Matematik vardı yani. Deneyimliydim daha önceden. Sözel netimin çokluğu sayesinde yerleşebildim Kafkas Üniversitesine. Şimdi karşımda Kpss var. Matematik ile barışmam gerektiğinin farkındayım. Hocamı suçlamıyorum sadece. Bende de bu konuda çok büyük hata var. Belki de çok büyüttüm bazı şeyleri kafamda ama keşke o gün hocam ellerime vurmak yerine elimden tutsaydı…
İleride ben öğrencilerimin eline vuran değil de o minicik elleri tutan bir öğretmen olacağım…
İbrahim Kansu (TDE)
"Bu olay, Diyarbakır’ın Ergani İlçesi’ndeki Süleyman Nazif Lisesi’nde gerçekleşmiştir. Lise ikinci sınıf öğrencisiyken matematik dersinin sınavından sınıfın geneli düşük not almıştı. Sonuçlar açıklanırken itiraz sesleri yükseldi. Sınıfın tamamına yakını beklemediğinin çok altında sonuçlar almıştı. Öğretmen bu durum karşısında kâğıtlarına bakmak isteyen öğrencilere izin verdi. Bununla birlikte kâğıtlar incelenmeye başlandı. Ben de beklemediğim bir not alıp, öğretmene itiraz edenler arasındaydım. Çünkü beş soruluk sınavdan üç soruyu tam, ikisini de yarım yaptığım halde 25 almıştım. Ama sorularımın doğru olduğundan ve en az yetmiş almam gerektiğinden emindim. Çünkü sınavdan sonra soruları kontrol etmiştim.
Diğer arkadaşların kâğıtları incelendikten sonra nihayet sıra bana gelmişti. Öğretmenle birlikte kâğıdımı incelemeye başladık. Öğretmen kâğıdıma baktığında, sadece bir sorumun tam, diğer bir sorumun da eksik olduğunu ve bu nedenle 25 aldığımı söyledi. Soruları tek tek incelemeye başladığımızda birinci sorun cevabının tam, ikinci sorunun cevabının ise eksik olduğunu gösterdi ve başka hiçbir soruyu yapmadığımı söyledi. Hemen müdahale ederek üçüncü sorunun (bu soru bir grafik sorusuydu) cevabını kâğıtta gösterdim. Cevabı göstermeme rağmen öğretmen bir türlü görmemişti. Aslında görmüştü de kendisinin hata yaptığını kabullenmek istemediğinden görmemiş gibi davranmıştı. Ben daha çok ısrar ettim ve grafiği göstererek doğru cevabın bu olduğunu söyledim. En sonunda öğretmen: “Evet, doğru yapmışsın, buradan da yirmi puan alırsan toplamda kırkbeş alırsın” dedi ve konuyu kapattı. Diğer cevaplarımı inceleme isteğimi ise reddetti. Sonuç olarak o sınavın notu kırkbeş olarak kaldı.
Öğretmenin bu tavrı bende matematik dersine karşı olumsuz bir tutum geliştirmeme sebep oldu. O dönem boyunca matematik dersine çalışmadım ve bu durum karnemde matematik dersinin bir olmasına yol açtı. En kötüsü de karneme matematik dersinin bir düşmesinin diploma notumu büyük ölçüde düşürmesiydi.
Bence öğretmenlik bu olmamalı. Öğretmen, en az hata yapan ve hata yaptığında da bunu kabul etmeyi bilen kişi olmalıdır."
***
Matematik, bir ülkede bilim ve teknolojinin geliştirilmesinde stratejik önemi olan öncelikli bir alandır. Bu alanın en önemli parçası da öğretmenlerdir. Matematik öğretmenleri bunun bilincindeki kişiler olarak "mükemmeli arama" çabası içinde olmak zorundadırlar. Matematik öğreterek imal ettiklerinin "insan yavrusu" olduğunu akıllarında tutarak, nasıl daha duyarlı davranacakları üzerinde düşünmelidirler.