Bitip tükenmeyen farklı sorunlar gündemimizin baş sıralarını işgal etse de en önemli sorunlarımızın başında eğitim gelir. Yaşadığımız kişisel ya da toplumsal başarının ve birçok sorunun sebebini araştırdığımızda eğitimliliği ya da eğitimsizliği görürüz. Her işin başı eğitimdir. Böyle olmasına karşın eğitime gereken önemi vermediğimiz de bir gerçektir.
Eğitim çok önemli ama gündemimizin gerisinde bir yerde duruyor. Eğitimi ulusal gündemimizin bu kadar gerisine itmemizle ilgili farklı görüşlerim var ama burada buna değinmeyeceğim. Eğitimden ne anlaşılması gerektiği ve bunun sadece okulda yapılmadığından söz edeceğim.
Eğitim, insan imal etme işidir. Nasıl bir insan istiyorsak onu üretiriz. Tıpkı yemek yapmak gibi. Nasıl bir yemek istiyorsak ona göre malzeme kullanır, ısısını, tuzunu, baharatını ayarlar ve damağımızın aradığı lezzeti elde etmeye çalışırız. İnsan imalatı da böyledir. Yetiştirmek istediğimiz insana dilimizi, geçmişimizi, dostumuzu-düşmanımızı, iyi-kötüyü, doğru-yanlışı, güzel-çirkini ve bunları birbirinden ayırt etmeyi öğretiriz. Bunların çoğunda çocuklar büyükleri taklit ederek ve onlara benzemeye çalışarak öğrenir. Büyürken etraftan duyup dinledikleri, haberdar oldukları da ileride kullanacağı verilerdir. Her insanın başka ve özgün hikâyeleri olur, başlarından farklı olaylar geçer. Olaylar herkesi değişik biçimlerde etkiler ve değiştirir. Biliyoruz ki insanlar gördükleri, izledikleri, duydukları ve yaşadıklarından öğrendiklerinin bir toplamıdır.
Bir insan yetişkin oluncaya kadar neler yaşar, neler öğrenir? Bu öğrendiklerinin ne kadarı okulda, ne kadarı aile, arkadaşlar, sokak ve medyadandır?
Son yıllarda yapılan araştırmalardan çıkan sonuca göre eğitimde medya (tv, sinema, internet) okulun önüne geçmekte ve okuldan daha fazla etkili olabilmektedir. Öyleyse medyanın eğitimciliğini mercek altına almalıyız. Bunu da yazının amacını dikkate alarak televizyon ile sınırlamak durumundayım.
Televizyonun birçok işlevi vardır: Kitleleri eğlendirmek, eğitmek, kültür aktarmak, haberdar etmek gibi. Bunları yapan televizyon kanalı var mı? Hepsini birden yapan yok. Bazıları hiçbirini yapmıyor! Haber vermek yerine aptal yerine koyduğu kitleleri yönlendiriyor. Eğlendirmek yerine oyalıyor. Kültür aktarmada bizim kültürümüzü yozlaştırıyor, başkalarınınkini de yanlış bir şekilde taklit ederek kafa karıştırıyor. Yaygın olarak izlenen televizyon kanalları ve bunların en çok izlenen programlarını göz önüne getirelim. Biri Bizi Gözetliyor (BBG), yemek programları, çiftleştirme programları, çöpçatan evlendirme programları ve diziler. İnsanlar bunlardan kalıp davranışlar kopyalıyor ve uyguluyor. Onları model alıyor. Onlardan etkileniyor, algıları, dünya görüşleri, beğenileri ve kültür kodları değiştiriliyor!
Buraya kadar yazdıklarımızı özetlersek; eğitimin bir insan imal etme işi olduğu, insanın yaşadıklarından öğrendiklerinin bir toplamı olduğu ve televizyonların insan imalatında önemli bir rol üstlendiğini belirttik.
***
BBG evleriyle televizyonlar nasıl bir insan üretmek istemektedirler? Ya çiftleşme yarışmaları ve oyalama dizilerinin verdiği mesajlarla izleyici nasıl imal ediliyor? Televizyon eğitimin kültür aktarımı boyutunda iki şey yapabilirdi: İlki, atalarımızdan gelen mirası yeni kuşaklara aktararak onların kültürel devamlılığını sağlamaya çalışmak, ikincisi ise kültürümüzde az bulunan ya da hiç bulunmayan ama yaşadığımız çağın gereği olan bazı kültürel özellikleri topluma kazandırmak. Televizyonlar bunların hangisini yapmaktadır? Televizyonda Köroğlu, Dede Korkut, Manas, Ergenekon destanlarını göremediğimize göre tarihî-kültürel mirası aktarmıyor, başka deyişle kültürümüzü üretip tüketmiyorlar. Hayat tarzımızı ne kadar anlattığı da tartışılabilir. Aktardığı hayat tarzı ve yaşam felsefesi bizim midir? Genellikle değil. Yemek programlarındaki yiyicilerin tavır ve davranışlarının Türk örf ve ananeleriyle uzaktan ilgisi yoktur. Misafir bulduğunu yer ve ne yerse yesin, yapıp yakıştırana minnettarlığını sunar. Öyle mi yapıyorlar? Hayır. Oradaki davranışlar yeni davranışlar olarak topluma kazandırılsa iyi mi olur? Okuyucu tartışsın.
Çiftleşme yarışmaları izliyoruz. Bir eve kadın ve adamlar kapatılıyor ve âşık olmaları, çiftlenmeleri isteniyor! Neresinden bakarsanız bakın, hangi açıdan ele alırsanız alın, ne değer ölçüleri, ne ahlâk ilkeleri, ne gelenekler, ne de çağın değerleriyle açıklanabilir!
Daha vahim bir sorunumuz var. Kaliteli insan imal etmek için kişinin kendisini görevlendirmek zorundayız. Bunun için de onu kitaba yöneltmek lâzım. “İnsan olmak isteyen kitap okur” anlayışını yerleştirmemiz gerekiyor. Bunu sadece okuldan beklemeye kimsenin hakkı yoktur. Televizyonlar da katkı sunmalıdır. Gelin görün ki televizyonlara kitap giremiyor. Kitap tanıtım programlarından söz etmiyorum. Onu takip edenler zaten kitap dostlarıdır. Ya kitapsızlar ne olacak? Kitap okumak da bazen taklit yoluyla öğrenilir. Taklit yoluyla öğrenme için örnek davranışları örtülü olarak sunmak gerekir. Gelin görün ki ne dizi filmlerde ne de çiftleştirme programlarında senaryo gereği de olsa kitap okuyan kimse yok! Dahası dizilerde gördüğümüz evlerde ne kitap ne de kitaplık görüntüsü var. Ne zengin konaklarında ne orta sınıf ailelerinde ne de yemek ya da çiftlendirme yapımlarında kitap ve kitaplık bulunmamaktadır. Senaristlerin kafasındaki evlerde kitaplık yok! Örnek alınan kahramanlar da okumuyor. Gençlerin rol modeli olan Kurtlar Vadisinin Polat Alemdar’ı neden kitap okumuyor?
Toplumsal özrümüz olan okumamayı aşmak için her tür yapımda açık ya da örtülü olarak sözü kitaba getirmek gerekir. “İnsan okur” mesajının verilmesi gerekir. Okuma kaygısı olmayan izleyicinin ev içi sahnesinin bir yerinde kitaplık görmesi gerekir ki, okuma ve evde kitaplık bulundurmanın normal, hatta gerekli olduğunu bilinçaltına yerleştirsin. Yapmıyorlar. Bilmediklerini düşünemiyorum, milletin okumasını istemiyorlar!
Bu tür örtülü öğrenme ve bir davranışı meşrulaştırmayla ilgili bir örnek vermek istiyorum. İran’da Mayıs 2007’de televizyon dizilerinde namaz kılma sahnelerine yer vermeyen dizilerin yayınlanmayacağı açıklanmıştı. İran televizyon sorumluları ya da siyasal sistemi ibadetini de yapan insan imal etmek istiyordu. ABD ya da başka ülkelerin de toplumsal sorunları çözmek için örtülü programlar hazırladıklarını biliyoruz. Biz neden “okuyan insan” imal etmek için televizyondan da yararlanmayalım? Ürettiğimiz Recep İvediklerle nereye gidebiliriz?
Korkacaksanız kitapsız televizyonlardan korkun!