Bazen yazmak öyle zor ki… Başlangıçta kolay gibi görünse de iş başa düşünce hiç de söylendiği gibi olmuyor. Oysa bir yazıyı okumak kolaydır değil mi? İstediğiniz zaman, istediğiniz yazardan istediğiniz öyküyü, makaleyi, denemeyi vb. istediğiniz yerde okuyabilirsiniz. Ama yazmak öyle mi ya…

Okumak öğretilmiş de bizlere ama nedense yazmak öğretilmemiş. Hep kendi kendine ortaya çıkması ve gelişmesi beklenmiş. Eğer kabiliyetin varsa yazarsın. Bazen kabiliyetin olsa bile yazmazsın. Çünkü yazmak birçoğuna göre her insana mahsus bir özellik değil aksine insanlar için ayırt edici bir özelliktir…

Yine birçoğunun hayatında yazmak, yazılı anlatım derslerinde her dönem için bir defaya mahsus olmak üzere giriş, gelişme ve sonuç olarak adlandırdığı birkaç cümlelik toplulukları bir araya getirmekten ibarettir. O da çoğu kez başkalarının kalemlerinin ardına sığınarak kendine ait bile olmayan cümlelerden oluşur. Zaten insan kendi cümlelerini oluşturmaya başladığı zaman arpa ile ifade edilen yol uzunluk ölçeğine göre ilerlemiş sayılır.

Bizler kitapları, gazeteleri okuyup bir kenara bırakırız. Çoğu kez üzerinde düşünmeye değer bir şey bulamayız. Kitabı elimizden bıraktığımız anda kitapla ilgili söyleyecek bir şeyimiz neredeyse yoktur. Güzel, sıkıcı, idare eder gibi kısıtlı lafları saymazsak…

Okudukları, dinledikleri, izledikleri üzerine birkaç söz edebilenler ve de bunlarla ilgili birkaç satır yazı yazabilenler… İşte onlar günlük hayatın dışına çıkabilmiş ender insanlardır. Bu durum kutsal bir görevmiş gibi algılanır ve toplumumuzda bir mabet gibi korunarak yalnızca kut sahibi insanlara bahşedilir. Çünkü bizim için bazen bir dilekçe bile yazmak çok zor ve aşılması mümkün olmayan bir engeldir.

Okul yıllarınızı hatırlayacak olursanız yazılı anlatım dersleri hep sıkıcı bulunmuş bir görev olmadan yazmak ise çoğu zaman ayıp addedilmiştir. Böyle bir eğitim ortamında eğer size ışık tutacak yazıdan, yazmaktan anlayan bir öğretmeniniz yoksa yazı yazma geleceğiniz kaderin ağlarına terk edilmiş demektir. Birçoğunuzun aklına hemen öğretmenleriniz geldi değil mi? Kimi var ki yazan ve yazanı destekleyen öğretmenler; kimi var ki bir sayfa yazıyı bile okuyup değerlendirmekten aciz öğretmenler…

Yukarıda bahsettiğimiz durumlar kişisel ve ailevî çabaların dışında büyük ölçüde öğretmenlerin desteği ve rehberliği ile aşılabilir. Türkçenin temelini oluşturan dinleme, okuma, konuşma, yazma becerileri aydın fikirli ve alanında uzman öğretmenler sayesinde bireylere kazandırılabilir.

Kitabî ifadelerin dışına çıkacak olursak öğrencilere bu konuda gösterilecek birazcık ilgi biraz sevgi onları yazmanın büyülü dünyasında kanat takıp uçurabilir.

Her insanın usta birer kaleme sahip olamayacağı bir gerçek ama en azından her insan kendini ifade edebilecek kadar yazabilmeli, derdini anlatacak kadar kalem oynatabilmeli…

 

You have no rights to post comments